Ucaktayken 2 haziran birden 3 haziran oldu. Ilk basta rahat gelen koltuklar, arkaya fazla yatmadigi icin rahatsiz gelmeye basladi ve hic uyuyamadik. 3 haziran sabah 8.45'te ucagimiz Roma'ya indi. Orta koltuklarda oturdugumuz icin "landscape"i inceleme firsatimiz olmadi ama hava kapali ve yagmurluydu. Biraz uzuldum. Nedense butun Italya'nin da yagmurlu
oldugunu dusundum biran :) Ucaktan inince kendimi Ataturk Havalimani'nda zannettim. Italyanca yazilar disinda yabanci gelen birsey olmadi. Yine de farkli ve dilini bilmedigimiz bir ulkede olmanin verdigi urkeklik vardi dogal olarak. Hatta icimden, keske su turlarla gelen turist kafilelerinin yerinde olsak diye gecirdim, herseyleri hazirdi ne de olsa. Italyan rehberleri bilem vardi ama bir iki gun sonra turla gelmedigimiz icin memnun oldugumuz anlar oldu. Deneme-yanilma yontemi de insana pek cok sey kazandiriyor. Sira geldi valizleri almaya, daha dogrusu, yuklu sirt cantalarimizi. Alt kata indik ve uzuuuuunca bir beklemeden sonra sirt cantalarimiza kavustuk. Laptop'i yanimizdaki kucuk cantadan Tan'in sirt cantasina transfer ettik, ve acayip kocaman ve agir bir sirt cantasi oldu. Benimki de bana gore agir geldi.
Cantalari da aldik. Sira geldi otele gitmeye. Hicbirsey bilmiyoruz. Ne nerde nasil kullanilir, nasil gidilir. Ilk isimiz info'dan Roma Termini tren istasyonuna nasil gidilecegini sormak oldu. Gorevli bayan agir bir Italyan aksaniyla Ingilizce konusarak asansorleri gosterdi ve sanirim "seven" dedi. Biz de yedinci kata cikacagimizi zannettik ammavelakin asansore bindigimizde sadece bir kat uste cikabilecegimizi gorduk. Acaba biz "three"yi nasil "seven" anladik diye dusunurken tren istasyonuna dogru yurumeye basladik. Sirt cantalari agir gelmeye basladi, uykusuzluk da var. Neyse ikinci zor asama da burda karsimiza cikti. Eurail'larimizi nasil kullanacagimiz konusunda hic fikrimiz yoktu. Gorevliyle konustuk, iste biz suraya gidicez, Eurail'imiz var filan diye konustu Tan gorevliyle. Adam da 2nd class or 1st class diye sordu, biz 2nd diyemeden, zaten sadece 1st var dedi. Sasirdik! Sonra "fast train or slow" dedi. Yine bekledik, hangisi olsun diye dusunurken fast dedik, otele cabucak ulasmak icin. Biletlerimizi aldik ve Eurail'imizi de aktif duruma getirdi gorevli adam. Treni beklerken, elimizdeki biletleri inceliyorduk ve gorevli adamin biletimizdeki baslangic tarihini 3 yerine 8 Haziran olarak yazdigini gorduk. Aklimiz karisti ama tren kacmasin diye yerimizden de ayrilmadik. Bir de zaten soru sordugumuzda cok yonlendirici ve tatmin edici cevaplar alamiyorduk. Onemli degildir herhalde diye kendimizi teselli ederken tren geldi. Bu sefer de baska bir kucuk heyecan yasadik. Italya'da (ya da avrupanin her yerinde gecerlidir herhalde), tren ya da otobus biletini aliyorsun. Trene binmeden once bileti "validate" ettirmen gerekiyor. Ortamda kucuk aletler var, onun icine bileti sokuyorsun, alet bilete tarih ve saat yaziyor. Trene binmeden once bunu yapmaya calistik ama bir turlu beceremedik. Aletteki bosluk biletin olculerinden daha buyuk, yani tam oturmuyordu. Epey ugrastiktan sonra bir gorevliye sorduk. Biz ingilizce soruyoruz, o italyanca cevap veriyor. Ama sordugumuz seyi yanlis anlamisti. Ordan validate ettireceksin gibisinden birseyler soyledi, ilerdeki aleti isaret ediyordu :)) En sonunda biraz daha denerken anladik ki, bileti aletteki boslugun en sol kismina yapistirip, o sekilde yapmak gerekiyormus. Biletleri onaylattiktan sonra Roma Termini Tren Istasyonu'na dogru yola ciktik ve yol manzaralarini izleyerek Termini'ye vardik. Ilk dikkatimizi ceken seyler, heryerin yemyesil olmasi, yagmurlu ve hafif kapali bir hava, ciddi gorunuslu insanlar, eski binalar, uzerindeki onlarca anten (her daireye bir anten dusuyor olmali) oldu. Bazi balkonlarda kirmizi sardunyalar asilmisti.
Roma'daki istasyona biraz gec vardik. Hemen alelacele bir gorevliye tren nereden kalkiyor diye sorduk ama karsiliginda "Ben bilmem, tren tarifelerine bakin" seklinde bir cevap aldik. Allah'tan
tren gidis-gelis cetvellerini cozmemiz zor olmadi ve Napoli trenini yakaladik. Iki yasli teyzeyle birlikte dort kisilik oturma yerlerinden birindeydik. Tan'la capraz oturmustuk. Vee yola ciktik. Hersey guzel derken bilet kontrol eden kisi geldi tam ben uyuklama durumundayken. Bize "No good! No good!" demeye basladi bileti gorunce. Nasil yani, ne diyor derken, anladik ki ilk istasyondaki adamin yanlis yazdigi tarihten dolayi sorun ciktigini. Saolsun adama iyi biri cikti ve Napoli'de bu sorunu halletmemizi sagladi. Napoli'den de otelin bulundugu yere giden Circumvesuviana trenini aldik. Sirt cantalari iyice agirlasmisti uykusuzluk ve yorgunlukla. Trende Italyan bir cocukla konusup biraz bilgi aldik. Yolda gecerken eski binalar ve yesillik alanlar vardi.
Veeee birden otelin bulundugu yere geldik, birden manzara degisti ve harika bir yere geldik. Icimize hayranlik, nese duygulari doldu. Simdiye kadar Italya'da yasadigimiz en guzel hislerdi :) Karsida deniz, derin bir v
adinin uzerindeki tren koprusunun uzerinden ve daglarin yesilliginin arasindan karsidaki harika denize bakiyorduk. Hava cok tatliydi, sicaga yakin ama rahatsiz etmiyordu. Cantalari sirtlandik ve oteli kolaylikla bulduk. Odamiza cikinca bizi guzel bir surpriz bekliyordu. Odamiz da bu harika manzaraya bakiyordu. Muhtesemmm! Deniz kiyisina inmeye karar verdik. Cok acikmistik ve acik bir "ristorante" bulmak dilegiyle deniz kiyisina done done uzanan patikadan inerek ulastik. Yaklasik sekiz dokuz saattir birsey yememistik ve butun yol uzerindeki yerler kapaliydi. Nasil yani??? Saat dort-bes gibiydi ve acik yer yoktu, soyle sicak guzel bir pizza hayaliyle yanip tutusurken biz. Hicbir restorant yedi hatta sekizden once acilmiyormus. Oldukca sasirdik. Biz de birer dondurma aldik, ve kumsalda yorgunluktan uyuyakaldik yaklasik yarim saat kadar. Otelin oldugu yamaca kadar cikmak coook zor gorunuyordu, ama bu kucuk sahil kasabasinda yurumekten baska da opsiyon yok gibiydi. En sonunda otelin oldugu yere ulastigimizda yerel bir restorant bulduk ve saat yaklasik sekiz gibiydi. Tan deniz urunlu andante risotto, ben de penne arabbiata yedim. Ikisi de cok lezizdi. Restoran sahibiyle anlasmamiz cok komikti. Biz ingilizce konustuyorduk, adamsa italyanca cevap veriyordu. Ama en sonunda isaret diliyle bi sekilde anlasiyorduk. Mesela Tan deniz urunlu risotto'nun icerigini sordugunda, adamcagiz "fish" dedi. Biz de hayalimizde guzel bir balik yaninda pilav dusunurken bir baktik kalamar, ahtapot vs. karisik bir pilav geldi, ama onun da tadi guzeldi. Biz de ON IKI saat sonra tekrar yemek yiyebilmenin mutluluguyla yemeklerimize yumulduk :)
Ilk kahve deneyimimi de bu yerel ristorante'de yasadim. Caffe` 1 euro idi ve yemekten sonra guzel gider diye birer tane istedik. Ama bir yerde onceden okuduguma gore caffe` cok koyu oluyor, caffe` americano istersem normalde ictigimiz kahveye yakin kahve geliyormus diye caffe' americano istedik. Adamcagiz bize iki adet shot bardaginin icinde koyu mu koyu, hafif sutle karistirilmis, ve asiri sekerli kahve getirdi. Sonradan ogrendigimize gore bu cok sert ve az miktardaki kahveyi Italyanlar yemegi yedikten sonra agizda olusan ikinci tadi yok etmek icin iciyorlarmis. Kahveyi cok sevmeme ragmen cok aci ve sert geldi bu kahve.
Restoran sahibinin bize 6 euro'luk bir kazigi oldu ama sorun degil, yemegi yiyince keyfimiz yerine geldi ve guzel manzarali otelimize dogru yola koyulduk.